Kim bilir kaçıncı mevsim ve kaçıncı gün hayatımda. Kim bilir bu kaçıncı yangın mevsim alevlerinde. Sorunsuz bir haykırışın kusursuz bir yankısı gibi. Donuk renklerle bezenmiş bir şehrin en renkli rüyasını yaşıyor gibiyim öyle…
Öyle…
Zamansız açılan kapıların rüzgara direnemediği gibi savruluyor yaşlarım gözlerimden… Tükenmişlik böyle bir şey…
Garip; böyle tomurcuklanmak bahara üç kala…
Serseri başımda duman olsa, bir an sürer hepsi öyle…
Tükenmek yok. Yanmak yok. Islanmak yok gözyaşlarıyla…
Sarsılmak; böyle bir şey…
Zamansız tutuluyor insanın sancısı avuçlarında. Anlamsızlığa düşüyorsun ansızın. Giden gidiyor, ölen ölüyor, tutuşan tutuşuyor ve sen ansızın kalıveriyorsun karanlığın çehresiyle yüz yüze…
Yine de anlatmaya değmediğini düşünüyorsun bazen. Ne gelmiş ve de geçmiş; anlamsız…
Susuyorsun geriye kalan her şeyi. Pişmanlıklar denizinden geçerken, geriye tek küreğin kalmış, yorulmuş kollarınla, karayı gördüğünde bitiyor yolculuğun. Atıp küreği elinden, kendi kendine vurmayı bekliyorsun kıyıya…
Ansız geliyor. Anlamsız geliyor. Yorgunluk; böyle bir şey…